Guillermo del Toro sunar: Pinokyo

Mussolini’nin İtalya’sında faşizmin yükselişiyle birlikte, sihirli bir şekilde can bulan tahta bir çocuk olan Pinokyo, babasının beklentilerini karşılamak için mücadele eder. Hayata tutunmaya çalışan Pinokyo, kendi kimliğini bulma yolunda zorluklarla karşılaşır ve gerçek bir çocuk olma arzusuyla yanıp tutuşur.

Pinokyo’nun yolculuğu, sadece fiziksel bir varoluşun ötesine geçer; o, sevgi, cesaret ve bağlılık gibi insani duygularla tanışır. Babası Gepetto’ya duyduğu derin bağlılık, onu tehlikelerle dolu dünyada ayakta tutar ve her adımında büyümesine rehberlik eder.

Ancak dış dünya, faşizmin sert ve acımasız gerçekleriyle doludur. Pinokyo, bu karanlık dönemde doğru ve yanlış arasındaki ince çizgide yürürken, kendi ahlaki değerlerini keşfetmek zorunda kalır. İçsel çatışmaları ve dış tehditlerle dolu bu süreç, onun gerçek bir varlık olma yolundaki sınavını oluşturur.

Sonunda, Pinokyo’nun hikayesi, sadece bir tahta çocuğun değil; sevginin, umut ve direnişin simgesi haline gelir. Babasının sevgisi ve kendi iradesiyle şekillenen bu büyüme öyküsü, izleyicisini derin bir duygusal yolculuğa çıkarır.