Centaur

Kırgızistan’ın ıssız köylerinden birinde, Centaur ailesiyle birlikte sade bir hayat sürmektedir. Ancak bir gece, yarış atını çalarken yakalanmasıyla tüm kasabanın dikkatini üzerine çeker. Bu beklenmedik olay, onun yaşamını ve çevresindekilerin bakış açısını kökten değiştirir.

Centaur’un içinde bulunduğu durum, geleneksel değerlerle modern dünyanın çatışmasını ve bireyin toplum içindeki yerini sorgulatır. Atın kaçırılması, sadece bir suç değil, aynı zamanda onun özgürlük arayışının ve kaderle mücadelesinin simgesi haline gelir.

Hikaye, atların insanın kanatları olduğu eski bir miti çağrıştırırken, Centaur’un yaşadıklarıyla birlikte insanın doğayla ve kendi kimliğiyle kurduğu derin bağı gözler önüne serer. Bu sıradan hayat, bir anda efsaneye dönüşür.